top of page
Yazarın fotoğrafıCengiz Aksoylar

PRIMA DONNA'NIN HİKAYESİ

Güncelleme tarihi: 5 Oca 2021

LİKYA'YA TEPEDEN BAKMAK

Prima Donna'nın yaratıcısı Cengiz Aksoylar, aya ve gün batımına inananlardan.

Yazı: Seda Meşeli Allard, Fotoğraflar: Xavier Allard

Bazı yerlerin manzarası öylesine büyüleyicidir ki, tarif etmesi çok zordur. Hiçbir fotoğraf karesi tam olarak gördüğünüzü yansıtmaz, anlatma sanatının alasını bilseniz, karşı tarafa o manzarayı izlerkenki hissinizi geçiremezsiniz. Prima Donna'nın açık mutfağının hemen önünden, yemeklerin yendiği geniş terasından görünen de, işte tam böyle bir yer. Bir kere her şeyin üstündesiniz. Terasın sunduğu bu muhteşem manzaraya yeşilini hiçbir zaman kaybetmeyen zeytin, asma ve çamların arasından bakıyorsunuz. Karşıda Babadağı ve Akdağlar sıralanmış. Sağ taraf, gece olup ışıklar yanınca bir ateş böceği tarlasını andıran Patara. Ortada geniş bir ova, sol yan Patara plajı ve göz alabildiğine uzanan deniz, hemen karşısı Rodos...

Dahası da var. Zira Xantos, Letoon, Patara, Pınara ve Tlos'u, yani tam beş Likya şehrini birden, tek karede sunuyor bu manzara. İşletmenin kurucusu Cengiz Aksoylar'a, bu resimde ne gördüğünü soruyorum. Hiç tereddüt etmeden “Güç” diyor, “Ve o beş şehirde yaşamış insanların enerjisini.” Herkesin bir hayali vardır ya, Cengiz Bey'in hayali de, dünyanın en çok iz bırakmış uygarlıklarına tepeden bakmakmış. “Türkiye'nin en güzel plajlarından Patara'ya birkaç kilometre uzaklıktayız. Yine de deniz kıyısında olmayı hiç istemedim ben. Kaleler hep yükseklerdedir. Siz hiç deniz kıyısına kurulu bir kale gördünüz mü?”

Aksoylar, turizmciliğe sonradan merak salanlardan. O aslında bir nörolog. Sekiz sene yoğun tempoda doktorluk yaptıktan sonra, 92 senesinde başka işlere yönelmesi gerektiğini hissetmiş. İki sene boyunca, haftada iki gün poliklinik yaparak, 'Gerçekten doktorluğu bırakmayı istiyor muyum?'un denemesini yapmış. Yanıtını da vermekte hiç gecikmemiş. İki seneyi bir gün bile geciktirmeden istifa etmiş. Gayrimenkul projeleri geliştirmiş, gayrimenkul üzerine köşe yazarlığı yapmış ve 96 senesinde, Patara'da hayalindeki yeri bulmuş. 2013'ün haziran ayındaysa Prima Donna'yı hayata geçirmiş.

“Serseri ruhluyum” diyor Aksoylar, “Ve de hayalperest... Öyle ki hayallerim hep önümde koşar, ben tavşan gibi arkalarından yakalamaya çalışırım onları. Hayalperestim evet, ama hayalci değilim. Çünkü hayallerimi takvimlendiririm ve hedef koyarım. Yani o hayale soyunurum. Çünkü böyle davranınca, gerçekleşmeyecek hiçbir hedef yoktur.” Cengiz Bey, hayalleri gerçekleştirebilmenin bir diğer sırrını “İnanmak, aşık olmak, tutku duymak” olarak tanımlıyor: “Prima Donna, benim için bir tutkunun ürünü ve birçok hayalimi toptan gerçekleştirebildiğim bir proje. Burayı, doğanın ortasında konforu ve lüksü yaşatan, güvende hissettiren, sıcacık bir romantizm yaşatan bir yer olarak tasarladım. Burayı ben, sevgililer için yaptım. Prima Donna'nın en büyük hedefi, aşkı ve birlikteliği kutsamak...”

Peki iki sevgili, başbaşa çıktıkları bir tatilde ne arar? “Birbirinin gözünün içine bakan iki insan, siz hiçbir şey yapmasanız da, zaten kendi hallerinde mutludur. Dolayısıyla, bir turizmci olarak işletmenizde sevgili ağırlıyorsanız, baştan avantajlısınız.” diyor Prima Donna'nın kurucusu ve ekliyor: “Size düşen tek şey, 'Ben ekstradan mutluluklarına nasıl katkı sağlayabilirim'in üzerine kafa yormak. Onları daha da mutlu edecek şeyse bana kalırsa hareket kabiliyeti ve lezzetler. Bu birincisini sağlamak için sekiz villamızın her birini geniş mekanlarla donattık. Her villaya özel, ferah ve muhteşem manzaralı teraslar, geniş jakuziler, havuz ve bahçelerle, misafirlerimizin tamamen özgür hissedip, başbaşalığın tadını çıkarmalarını arzuladık.”

Bir de otelin asıl alametifarikası sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri var tabii. Bu konuda karşımıza çıkan isim yine Cengiz Aksoylar. Zira kendisi aynı zamanda Prima Donna'nın şefi! On parmağında on marifet lafı tam da onun gibiler için söylenmiş olmalı... Kendi elleriyle yaptığı nefis kokan kıymalı böreği tabağıma servis ederken, “Babam yemek yapmaya bayılırdı, özellikle de böreği çok güzel yapardı. Onu izlemek, sanırım bana da yemek yapma konusunda ilham verdi.” diyor. “Kaliteli bir restoranda şeflik yapmak, bir diğer hayalimdi. Yemeğin en sevdiğim kısmı, finalde konuklarıma 'Nasıldı?' diye sorduğumda yanıt olarak teşekkürlerini duymak. Zira yemeğinden memnun kalmış misafirlerimin pozitif enerjisi, direkt bana geçiyor. O yemek sonu teşekkürü bana resmen yaşam sevinci pompalıyor.”

Cengiz Bey, açık mutfak sevenlerden. “Her zaman insanların yapılan şeyleri görmeye hakkı olduğuna inandım. Her şey açık, şeffaf olmalı...” diyor. “Tüm alışverişleri bizzat kendim yaparım.” diye de devam ediyor. “Malzemenin en kalitelisini kullanırım. İtalya'dan gelmiş iyi trüflü balzamik sirkeniz varsa kesinlikle geri düşmezsiniz. Zeytinyağınız Atherna, şarabınız Corvus markasıysa endişelenmek için hiçbir sebebiniz kalmaz.” Prima Donna'da her günün menüsü farklı ve tamamen sürpriz. “Masaya gelip gayet cüretkar bir şekilde 'Ben bu akşam size şunları şunları hazırlayacağım.' diyorum. Aperatiften tatlıya her detaya ben karar veriyorum. Bu aslında kendime meydan okumanın bir boyutu. Yemeğin tüm kontrolü bende olunca finalde “Beğendiniz mi?” diye sormak, çok daha riskli oluyor. Buna rağmen geri dönüşler her zaman çok olumlu...”

Cengiz Bey'in eli gerçekten de çok lezzetli. Hiçbir aşçılık eğitimi almamış olduğuna inanmak zor. Ama yemek yeme deneyimini muhteşem bir hale sokan yalnızca leziz yemekler değil. Zira Prima Donna'da yemeklerin servis edildiği ambiyans da müthiş. Eh bir kere teras, Likya şehirlerine, denize ve Patara plajına bakıyor. Akşam yemeği, gün tam Rodos'un ardından, portakal tonlarında batırılırken yeniyor. Cengiz Bey parmağıyla yaklaşık 100 kilometre mesafedeki adayı göstererek: “Onlar denizden batırıyor güneşi, bizse Rodos'tan” diyor. Hava iyice kararırken, masalar mumlar ve gaz lambalarıyla donatılıyor. Ve asıl önemlisi, çiftlere karşılıklı değil de yanyana oturmaları öneriliyor. Cengiz Bey yine bir ortam yaratma sihirbazı olduğunu kanıtlıyor: “Oturma şekli çok önemli. Karşılıklı oturduğunuz biriyle ettiğiniz normal bir muhabbet çok çabuk tartışmaya dönüşebilir ama yanınızdaki kişiyle kolay kolay zıtlaşmazsınız.”

Prima Donna'nın kurucusu, karanlığın, gün batımının ve loş ışığın gücüne inananlardan. “Bence gerçek masallar, ya gün batarken ya da ay ışığı altında yazılır.” diyor. “Gün ışığının ya da iç mekan ışığının fazlası, insanlarda iş yerini çağrıştırır. Halbuki burası bir tatil yeri. Odalarda genelde loş ışığı tercih etmemizin sebebi bu.” Prima Donna'nın villaları, retro tarzda dekore edilmiş. Kırmızı buz dolapları, Marilyn Monroe'lu koltuklar ve gece lambaları, zebra desenli yatak örtüleri... Büyük çoğunluğu taş kullanılarak inşa edilmiş villaların mimari tasarımları kadar, iç dekorasyonun altında da Cengiz Bey'in imzası var. “Prima Donna'nın her odasına, bir Hollywood yıldızının ismini verdim. Çocukluktan beri hayran olduğum, posterlerini odama astığım yıldızların hep benimle olmasını istedim.” diyor Cengiz Aksoylar: “Her birinin benim için anlamı çok farklı. Örneğin Liz Taylor benim için zenginliği, menekşeyi ve de moru temsil eder. Grace Kelly, asalet ve kalitenin; Bette Davis maskülenliğin sembolüdür. Marliyn Monroe ise yeri doldurulmaz, gerçek bir 'prima donna'dır...”

Cengiz Bey için tek 'prima donna' Monroe değil. Zira onun için Patara'daki bu güzel otele gelen tüm kadınlar birer 'birinci kadın'. “Kadınlar ilgiyi sever, onlar için güzel hikayeler yaratırsanız akıllarında kalırsınız.” diyor Cengiz Bey. Ona göre deniz fenerleri de kadın. “Ben bir denizciyim” diyor Cengiz Bey, “Ve bir denizci için en önemli şeylerden biri, rotası, rüzgar ve de deniz feneridir.” Otelin dekorasyonunda deniz fenerlerine bir hayli vurgu yapılması bu yüzden. Mesela odalarda ve kimi teraslardaki şömineler, deniz feneri şeklinde. Bunun bir nedeni, dünyanın en eski deniz fenerinin Patara'da bulunmuş olması. Bir diğer nedeniyse, Cengiz Bey'in fenerlere olan hayranlığı. “Fenerler, karanlık denizde yolunuzu kaybettiğinizde size ışık tutarlar, onlarsız yolunuzu bulamazsınız. Bu simgenin hayatımda hep çok önemli bir yeri oldu. Fenerleri karaya taşımak istediğimdeyse ortaya şömine fikri çıktı.” diyor.

Toplam 26,5 dönüm üzerine kurulu Prima Donna'nın her köşesinde karşınıza hiç tahmin etmediğiniz bir sürpriz çıkıyor. Varilden bir masa, eski kapılar, bir atlıkarınca ve bir beetle volkswagen! Arabayı gösterip, “Şehre bile bununla iniyorum, Kalkan'da beni kırmızı volkswagenli adam olarak tanıyorlar” diyor gülerek ve ekliyor: “Bazıları, otel içine yerleştirilmiş herhangi bir nesneyi göstererek, 'Bunun burada ne işi var?' diye soruyor. Cevabım hazır: Demek ki öyle hayal etmişim...” Cengiz Bey'e göre devir, poz verme devri. “Ben insanlara fotoğraf çekme imkanı sunuyorum. Dünyada artık herkes içindeki fotoğrafçıyı ortaya çıkardı ve bu fotoğrafçıya çeşitli objeler gerekiyor. İşte ben de bu renkli ve hikayesi olan objeleri sunmaya çalıştım.” diyor. Prima Donna'da bir gecelik kahvaltı dahil konaklama fiyatı iki kişi için 1.200 ila 3.450 TL arasında değişiyor. Hem lüksü seven hem de doğayı yaşamak isteyenlere harika bir seçenek sunan Prima Donna, Likya'nın hemen dibinde, akıllardan kolay kolay çıkmayacak bir 'kaçış' vadediyor. (www.primadonnapatara.com)


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page